29 Mart 2018 Perşembe

Turvak Sinema Tiyatro Müzesi


Çok sık Beyoğlu’na gitmeme rağmen böyle bir müzenin varlığından habersizdim. Burası Türker İnanoğlu tarafından kurulmuş türk sineması ve tiyatrosunun geçmişine ışık tutan güzel bir müze. Hafta sonu iyi ki ziyaret etmişim dediğim yerlerden biri oldu.

Girişi yalnızca 10 TL olan müzeyi gezmeye 4.kattan başlıyoruz ve aşağıya doğru her bir katı ayrı ayrı geziyoruz.

4.kat Türker İnanoğlu’na ayrılmış durumda. Ünlü yönetmenin balmumu heykeli girişte ilk göze çarpan şey oluyor.
Sonrasında çektiği filmlerin afişlerini görüyoruz.
Aldığı ödüller…
Yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği TV programları. Bir döneme damga vurmış bir çok programın arkasında Türker İnanoğlu varmış meğer. Hodri Meydan, Yasemin Yalçın ile Skeçler…vs.
Yurtdışında yayınlanan filmleri… Filmlerin daha çok İtalya’da yayınlandığı dikkatimi çekti.
Ve… kamerası.
3.kat ise türk tiyatrosunun geçmişine ayrılmış durumda ve benim en sevdiğim kat oldu. Bu katta bulunan salonlardan biri İsmail Dümbüllü salonu diğer ise Muhsin Ertuğrul salonuydu. İsmail Dümbüllü salonunda Orta Oyun ve Gölge Oyunu canlandırmaları bulunmakta.
Bir zamanlar sahnelenen oyunların afişleri…
Ve Muhsin Ertuğrul salonu…
Diğer katlar ise sinemaya ayrılmıştı. Onları da bir sonra ki yazımda aktarmayı planlıyorum.

26 Mart 2018 Pazartesi

Beyoğlu, Ağa Cami, Çikolata, Kestane…


1 aydır hava bi sıcak bi soğuk devam ederken hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Çevremde bir çok insan soğuk algınlığından muzdarip. Umarım yakında hava biraz daha ılımaya başlar ve bahar aylarının o mis gibi havasını hissederiz. Yoksa bir anda kıştan yaza geçicez ve son birkaç senedir olduğu gibi baharı yine pas geçiçez.

Cumartesi günü de İstanbul’da kışı aratmayacak bir soğuk vardı ve ben o soğukta İstiklal’de turluyordum J
Kestaneciler cadde üzerinde yerlerini her zaman ki gibi almışlardı. Kestane sever misiniz? Ben çok severim. Kestane arabasının önünden geçerken çevreye yayılan o mis gibi kokusunu, kese kağdını dolduran sıcacık kestanelerin ellerimi ısıtmasını ve çıtır çıtır lezzetini ayrı ayrı severim.
Beyoğlu çikolatası.. İri iri fındıklı, Beyoğlu ile özdeşleşmiş bir çikolata. Seveni de çok, sevmeyeni de. Ben  sevenlerdenim J
Kestaneydi, çikolataydı derken gurme turumu tamamlayarak Hüseyin Ağa Camii’nin önüne vardım. Ağa Camii, İstanbul’un tarihi camilerinden biri ve tam 500 yaşında.
Zamanın Galatasaray ağası Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış caminin küçük bir avlusu bulunmakta.
Cami, geçtiğimiz yıllarda tadilattan geçmiş. İçinden bir görünüş.
Camiden çıkınca Galatasaray’da daha evvel hiç gitmediğim bir yere uğradım. O da bir sonra ki yazıya kalsın bakalım J

9 Mart 2018 Cuma

Geçen Hafta Sonundan Geriye Kalanlar


Geçtiğimiz hafta sonu Ayça ile beraberdik. Burada daha evvel bahsettim mi hatırlamıyorum, Ayça benim liseden arkadaşım. O denize nazır okulda 4 sene beraber okuduk. Ne güzel ki arkadaşlığımız hala devam ediyor. Çok sık görüşemesek de arada sırada buluşarak hasret gideriyoruz.

Ve pazar günü Kadıköy’de buluştuk. Hava fırtınalı ve yağmurluydu.
Kahvaltı için Moda’ya doğru yürümeye başladığımızda ise yağmur etkisini yitirdi . Kahvaltı için tercih ettiğimiz mekan Cha’ya oldu.

Hafiften nostalji rüzgarları estiren cafede eski tarz oyuncaklar duvarları süslüyordu.
Ve dilek ağacı…
Kahvaltılıklar ise oldukça lezzetliydi. Sadece katmerde aradığımı bulamadım. Sanırım o da çocukluğumda babaannemin yaptığı o lezzetli katmerlerden kaynaklanıyor. Rahmetli babaannem her yufkası tel tel ayrılan nefis katmerler yapardı. İştahsız bir çocuk olmama rağmen onun katmer yapacağı günü iple çekerdim.
Kahvaltı sonrası biraz Moda sokaklarında dolaştık. Akabinde de Şekerci Cafer Erol’da kahve molası verdik.
Kahve tatlısız olmazdı tabi ki Böylece sohbetle, keyifle bir günü daha sonlandırdık.

6 Mart 2018 Salı

Son Okuduklarım


Uzun süredir kendime verdiğim sözü tutuyor ve kitap alışverişi yapmıyordum. Bu süreyi kitaplığımda yer alan ve okunmayı bekleyen kitapları okuyarak geçirdim. Geçen hafta ise bu sözümü son zamanlarda popüler olan İkigai kitabı için bozdum. Herkes bu kitabı o kadar övdü ki ben de merak ederek aldım. Henüz bitirmemiş olsam da kitabın beni hayal kırıklığına uğrattığını söyleyebilirim. Bir japon öğretisi üzerine yazılmış kitap hem bedensel hem de ruhsal olarak sağlıklı yaşamın sırlarını veriyor. Ancak her gün sağda solda rastladığımız klasik şeyler toparlanmış ve kitap haline gelmiş. Dolayısıyla beni çok tatmin etmedi. Kısacası okunsa da olur okunmasa da J
Diğer okuduğum kitap ise bir kaç sene evvel Napoli hikayeleri başlığı altında fırtınalar estiren serinin ilk kitabı “Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım” oldu. Napoli’nin fakir bir mahallesinde geçen hikaye iki küçük kızın arkadaşlığından yola çıkarak 1960’larda ki İtalya yaşamını gözler önüne seriyor. Hikaye inanılmaz akıcı bir şekilde ilerliyor ve merak uyandırıyor. Serinin diğer kitaplarını da en yakın zamanda okumayı planlıyorum.
Okuduğum son kitap ise Şahika ve Feraye idi. Sinan Akyüz’ün Çanakkale’de başlayıp Arap Yarımada’sında devam eden romanı maalesef benim içimi fena kararttı. Bir romanda bütün karakterler mi bahtsız olur? Bu romanda öyle, hepsi bahtsız hepsi mutsuz. Öte yandan hikaye hızlı ilerliyor ve kitap çabuk bitiyor. Dolayısıyla kasvetli haliniz uzun sürmüyor J