29 Haziran 2017 Perşembe

4.Tepede İlk Defa

Geçenlerde İstanbul’da hala görmediğim bazı semtler olduğunu farkettim. Örneğin; Fatih semti…İstanbul’da gezmedik  görmedik yer bırakmayan ben İstanbul’un en eski semtini nedense ihmal etmişim. Bu yüzden ilk fırsatta soluğu Fatih’te aldım.

İstanbul’un en eski semti olan hatta bir zamanlar merkezi olarak kabul edilen Fatih, 7 tepeli şehrin 4.tepesinde yer alıyor. Semtin sahip olduğu bir çok tarihi eser var. Bunlardan biri de Fatih Camii…

İstanbul’daki 7 tepenin önemli özelliklerinden biri her tepede muhteşem bir cami olması. 1.tepede Sultanahmet Camii;  2.tepede Nur-i Osmaniye Camii;  3.tepede Süleymaniye (bence en güzeli), 4.tepede Fatih, 5.tepede Yavuz Sultan Selim, 6.tepede Mihrimah Sultan ve son olarak da 7.tepede Haseki Camii bulunuyor.

Fatih camisinin bulunduğu konum ise tarih boyunca önem arz etmiş.1.Constantinus’un Havariyyun kilisesini buraya yaptırdığı sanılıyor.
Cami, büyük bir külliye içinde yer alıyormuş. Ancak külliye içinde yer alan hastane, medrese gibi yapılar günümüze ulaşmamış durumda.
Caminin iç görünümü…
Külliye içinde başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere bir çok Osmanlı yöneticisinin ve aile bireylerinin türbesi ve mezarı bulunmakta. Fatih Sultan Mehmet türbesi tadillattaydı.
Tadilattta olmayan bazı türbeler…
Camiyi gezdikten sonra Fatih’te biraz dolaştım ve daha da eskilere Bizans’a uzandım. O da bir daha ki yazıya…

23 Haziran 2017 Cuma

İyi Bayramlar

Bir yanım son derece yeniliklere açıkken bir yanım da hala gelenekçi. Yeni lezzetlerin, yeni mekanların, yeni seyahatlerin peşinde koşarken geçmişte sahip olduğum şeyleri de kolay kolay bırakamıyorum. Bunlardan biri de bayramlar…

Çocukluğumda  arefe günleri babamla alışverişe çıkar ve bana mutlaka bayramlık alırdık. O zamanlar avmler yoktu. Rotamız Osmanbey ya da Beşiktaş olurdu. Yeni elbisemi giymek için bayram sabahını dört gözle beklerdim. Şimdilerde tabi ki kendime bayramlık elbise almıyorum ama yine de bayram günleri özenli giyinmeye çalışıyorum.

Yine çocukluğumda babaannemlere ve anneannemlere bayram ziyaretleri yapardık. Babaannemde göbek tatlısı, anneannemde de baklava her zaman hazır olurdu. Artık ziyaret edecek kimsemiz yok, küçük bir aile olduğumuz için ziyaretçimiz de olmuyor bayramlarda ama ben yine de adet yerini bulsun diye mutlaka bir tatlı hazırlıyorum. Annem, babam ve ben afiyetle yiyoruz J

Kısacası elimden geldiğince bayram ruhunu yaşamaya çalışıyorum ama bu demek değil ki bayramlarda seyahat edenleri acımasızca eleştiriyorum. Bütün sene boyunca yorulan insanların 3-5 günlük tatili nefes almak için kullanması kadar doğal bir şey de yok. Sonuçta herkes kendi tercihini belirler. 
Şimdiden herkese iyi bayramlar ve iyi tatiller diliyorum...

15 Haziran 2017 Perşembe

Ne Güzel Bir Gün

İtalyanca kursum tüm hızıyla devam ediyor. Bu hafta başlayalı tam 1 sene oldu. Şu an İtalyanca’yı konuştuğum söylenemez ama konuşulanları anlamaya başladım. O da yüzde yüz değil ama olsun, ilk başladığım seviyeyi düşünecek olursak epey gelişme gösterdim sanırım. Ah biraz da çalışabilseydim, süper olacaktı.

Geçtiğimiz hafta sonu kursta İtalyan sinemasına ait bir film seyrettik. Orijinal adı “Che Bella Giornata” olan filmin adını Ne Güzel Bir Gün diye çevirebiliriz. Filmi alt yazısız orjinalinden seyrettik. Elbette kaçırdığım noktalar oldu ama genel anlamda izlerken sıkıntı çekmedim.

Filme gelecek olursak Checco Zalone ve Nabiha Akkari baş rolleri paylaşıyor. Oyuncuları ilk defa gördüm ama oldukça başarılı buldum. Komedi türündeki filmde tarihi eserleri korumak için güvenlik görevlisi olan Checco’nun hikayesi konu edilmiş durumda. Keyifli bir 1-2 saat geçirmek için ideal bir film olduğunu söyleyebilirim.

11 Haziran 2017 Pazar

Kitaplığıma Yeni Eklenenler

Uzun zamandır burayı ihmal ettiğimin farkındayım. O zaman bugün kitaplarla bir dönüş yapalım. Son zamanlarda konuları birbirinden tamamen farklı 3 tane kitap okudum.

Birincisi Zülfü Livaneli’nin son kitabı Huzursuzluk… Yazarın anlatımını ve hikayelerini severim. O yüzden kitabı alırken hiç tereddüt etmedim. Zülfü Livaneli bu sefer Suriye’ye uzanmış ve savaşın girdabındaki Yezidileri anlatmış. Hikaye Suriye ve Mardin hattı üzerinde geçiyor. Zaten ince olan kitabı başladığım gün bitirdim. Ancak bitirdiğim zaman aynı kitabın adına yakışır biçimde içimde bir huzursuzluk meydana geldi. İlk defa olarak bir Zülfü Livaneli kitabını keyif alarak bitirmedim.
İkinci okuduğum kitap ise Mario Levi’nin yazmış olduğu Madam Floridis Dönmeyebilir oldu.İnanın son yıllarda hiçbir kitabı okurken bu kadar sıkıldığımı hatılamıyorum. Kitaptaki cümleler paragraf boyutunda. Öyle ki cümleyi bitirdiğim zaman başını unutmuş oluyordum. İlk defa yazarın bir kitabını okudum. Diğer kitapları da böyle midir bilmiyorum ama bi daha aynı yazara ait bir kitap almam sanırım. Tabi ki bu yorumum yazarın başarısız olduğunu göstermez hatta mutlaka başarılı ki Mario Levi olmuş .Sadece bana hitap etmedi diyeyim.
Üçüncü Kitap ise Kuyucaklı Yusuf… Sabahattin Ali’nin güzel eserlerinden biri.Anne ve babasını çocuk yaşta kaybetmiş Kuyucaklı Yusuf’un hikayesi konu ediliyor. Kitabı henüz bitirmedim ama keyifle akıyor. Son yıllarda Kürk Mantolu Madonna fırtınası esiyor fakat bence yazarın diğer kitaplarına da şans verilmeli.Şahsen ben Kuyucaklı Yusuf’u  Kürk Mantolu Madonna’dan daha çok sevdim.