31 Aralık 2013 Salı

2013 ile Vedalaşma Vakti

İçinde bulunduğumuz yılın artık son günündeyiz. Geçen sene bugünü çok iyi hatırlıyorum. Yılbaşı gecesi kuzenimle beraberdik. İlk defa ben gelecek seneden hiç bir şey beklemiyor sadece güzel bir yıl olmasını diliyordum. Açıkçası 2012’den çok da farklı olacağını sanmıyordum. 2012’yi sessizce uğurlarken 2013’ü sessizce karşılıyordum. Meğer öyle değilmiş...2013 gümbür gümbür geliyormuş da benim haberim yokmuş.

Yılın ilk ayları oldukça sıkıntılı başladı benim için. 2.ayın sonunda ani bir kararla işimden ayrıldım ve 2 gün sonra yeni işime başladım. Tabi ki kolay olmadı, sancılı bir süreçti bu. Ancak bir kaç ay sonra her şey yoluna girdi. Ani bir karar vermiştim ama yanlış bir karar değildi.

Doğduğum günden beri yani tam 33 senedir hep aynı semtte oturuyordum. Yakınlarım , çocukluk arkadaşlarım bu semtteydi. Yaz aylarında taşınma olayımız gündeme geldi. Böylece uzun yıllardır oturduğumuz semte veda ederek yeni evimize taşındık. Bu da 2013’ün hayatıma getirdiği önemli değişikliklerden biri oldu.

2013’te yeni arkadaşlıklar kurdum, çok güzel seyahatlar yaptım. Mesela Balkan ülkelerini çok merak ediyordum. Bu isteğim gerçekleşti, baştan sona tüm Balkanları gezdim. Bir sürü sürükleyici kitap okudum, etkileyici filmler seyrettim. Genel olarak sevdim ben 2013’ü. Bir çok insandan uğursuz yıl, hiç güzel geçmedi gibi sözler duyuyorum. Benim için 2013 arkasında iyi izler bırakan bir yıl oldu. Öyle ki; o hiç sevmediğim Kasım ayını bile sevdirdi bana.
Umarım 2014 de güzel bir yıl olur. Hem kendimiz, hem sevdiklerimiz hem de ülkemiz için. Mutlu seneler J

27 Aralık 2013 Cuma

Predio'da Kahvaltı, Evde Limon Ağacı Dikimi

Cumartesi gününden sözleştiğimiz üzere Pazar sabahı arkadaşımla Taksim’de buluştuk ve Cihangir’e doğru yürümeye başladık. Cihangir’de bir kaç kahvaltı mekanı vardı aklımda. Daha önce hiç gitmediğim ama methini duyduğum Predio bunlardan biriydi. Predio nerede diye bakınırken bir anda kendimizi tam önünde bulduk.

Predio, Avrupa’daki kafeler tarzında dizayn edilmiş sevimli bir mekan. Serpme kahvaltı sunuyorlar. 5-6 tane kahvaltı seçeneği var. Bu kahvaltı seçenekleri yöresel kahvaltılardan oluşuyor. Ege Kahvaltısı, Diyarbakır Kahvaltısı, Karadeniz Kahvaltısı, Van Kahvaltısı...gibi. Biz Karadeniz kahvaltısını tercih ettik. Karadeniz kahvaltısınında mıhlamadan, fasülye turşusu kavurmasına kadar her şey düşünülmüş. Masaya gelen her kahvaltılığın kesinlikle çok lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Son 1 sene içinde kahvaltısını en lezzet bulduğum yerlerden biri oldu Predio. Çalışanlar da oldukça güler yüzlüydü, hiç bir aksaklık yoktu.
 
 
Kahvaltı sonrası biraz Taksim’de dolaştık ve sonra kısa zamanda tekrar görüşmek üzere sözleşerek ayrıldık. Ondan sonra ben spor salonunun yolunu tuttum. E o kadar tereyağlı ekmek, bal-kaymak, patates kızatması yoluyla alınan kalorinin geri verilmesi gerekiyordu J
Eve döndükten sonra ise limon ağacı diktim. Uzun süredir bloglarda limon ağacı dikme modası var. Ben de bu modaya uydum ve bir limon ağacı diktim. Limon vermesi 6 – 7 seneyi buluyormuş, varsın bulsun şimdilik gözümüzü doyuracak yeşilliği ve yaydığı mis gibi koku ile yetinecez.


 

24 Aralık 2013 Salı

Benden Son Haberler

Eveet, yeni bir haftaya daha başladık. Hafta sonum oldukça yoğun geçti. Cumartesi sabahı ilk önce dedemi ziyaret ettim. 86 yaşındaki dedemi haftada bir kez ziyaret etmeye özen gösteriyorum. Dede torun oturup güncel olaylardan konuşuyoruz. Ben ona ne olacak bu Beşiktaş’ın hali diyorum o şöyle bir iç çekiyor J Gülüşerek, konuşarak yarım saat, bir saat vakit geçiriyoruz.

Dedemden ayrılınca Beşiktaş’taki diş hekimimizin yolunu tuttum.  Aslında dişlerimde her hangi bir sorun yoktu ama genel bir kontrol yaptırmak istedim. Diş hekimimiz enine boyuna inceledi, diş eti bakımımı yaptı  ve hiç bir sorun olmadığını söyledi. Tavşanım mavşanım ama dişlerim gayet sağlıklıymış J
Sonrasında 7-8 Hasan Paşa Fırını’na uğradım. Beşiktaş’ta oturanlar ya da buraya sık gidenler bu fırını iyi bilir. Burası, Beşiktaş’ın en eski dükkanlarından biridir. Tazecik, lezzetli kurabiyeler yapar. Ben de geçerken uğradım ve annemin en sevdiği hindistan cevizli kurabiye (coco) ile kendi en sevdiğim kurabiyeden -acı badem kurabiyesi- aldım. (Babamı ayırmadım, onun favori kurabiyesi yok J )
Daha sonra Nişantaşı’na geçtim. Bu esnada yakın arkadaşım Aynur aradı ve “hadi Gamze bu akşam bişiler yapalım” dedi. Ancak akşam için başka bir planım olması dolayısıyla ertesi gün için sözleştik. Nişantaşı’nda işlerimi hallettikten sonra eve döndüm.
Akşam için çıkmaya hazırlanırken plan iptal oldu. Ben de kendime güzel bir kurabiye tabağı ve bitki çayı hazırlayarak yeni bir kitaba başladım. Böylece Mehmet Eroğlu’nun “Issızlığın Ortası” kitabı ile günü sonlandırdım.

21 Aralık 2013 Cumartesi

Sonunda Postcrossinge Üye Oldum

Yaklaşık 20 sene evvel lisede hazırlık okuyordum. İngilizceyi yeni yeni öğrendiğim bir dönemdi. O zamanlar mektup arkadaşı denen bir olay vardı (Hala var mı bilmiyorum). Benim de Almanya’dan bir mektup arkadaşım vardı. 2 sene boyunca yazıştık, kartlar gönderdik..vs. Sonra benim ihmalkarlığım yüzünden aramızdaki bağlantı koptu. Yıllar geçip biraz daha bilinçlenince niye devam ettirmedim diye hep kendi kendime kızdım.

Sonraları internette dolaşırken Postcrossing diye bir siteye denk geldim. Bir çok blog arkadaşım bu siteye üyeydi. Postcrossing uluslararası bir kart gönderim sitesi. Buraya üye olduğunuz zaman sizin şansınıza dünyanın her hangi bir yerinden biri çıkıyor ve o kişiye kart gönderiyorsunuz. Kart gönderirken kartın üzerine sistemin size vermiş olduğu id yi yazıyorsunuz. Karşı taraf kartınızı aldığı zaman sizin idnizi sisteme giriyor ve böylece siz de birinin size kart göndermesi için hak kazanmış oluyorsunuz.
Dün bu siteye üye oldum. İlk gönderim için 5 tane ülke geldi. Rusya, Almanya, Hollanda, Amerika Birleşik Devletleri ve Ukrayna. Kart gönderilecek kişilerin profilinde ne tür kartlardan hoşlandıkları, ilgi alanları vs de yazıyor. Örneğin; Rusya’daki kişi köpekli kart istemiş, Hollanda’daki kişi kartın önemli olmadığını ama anne-babasının pul koleksiyonu yaptığını bu yüzden postanın mutlaka pullu olmasını belirtmiş. Sitede çok fazla koleksiyoncu bulunuyor. Siyah beyaz kartpostal biriktirenler, bebek kartpostalı biriktirenler, zarf koleksiyonu sahipleri...Kart gönderirken arkasına bişiler de yazabilirsiniz, hiç bir şey yazmadan postalayadabilirsiniz, seçim sizin yani.
Dün akşam göndereceğim kartları hazırladım. Şimdi de sıra postaya vermekte. Hadi bakalım hayırlısı...



18 Aralık 2013 Çarşamba

Emirgan Korusu

İstanbul’da kafa dinleyebileceğimiz, börtü böcek seslerine kulak verip toprağın kokusunu içine çekebileceğimiz yerlerden biri de Emirgan Korusu. Zaman zaman bu koruya bir arkadaşımla, ailemle ya da yalnız giderim. Biraz yürüyüş yapar, denizi seyreder bir şeyler yiyip  içtikten sonra dönerim. Ancak lale mevsiminde ve yazın buraya gitmeyi çok tercih etmiyorum. Özellikle lalelerin etrafı renklendirdiği Nisan ayında inanılmaz kalabalık oluyor öyle ki koruda yürümek bile zorlaşıyor.

Yaklaşık 3 hafta evvel bir Pazar günü ailece kahvaltı etmek için Emirgan Korusu’nu tercih ettik. Uzun sohbetli, bol kahkahalı kahvaltı sonrasında ise koruda yürüyüş yaptık. Güneşli ama bir o kadar da serin olan o gün fotoğraf çekme şansım da oldu. Ancak bir türlü burada paylaşamamıştım kısmet bugünmüş J
Koruda tam 3 tane köşk bulunuyor. Pembe, sarı ve beyaz köşk...Pembe ve beyaz köşkte servis veriliyor mu bilmiyorum ama biz çoğunlukla Sarı Köşkü tercih ediyoruz. Sarı Köşk korunun tepesinde yer alan mazarası en güzel köşk. Oldukça büyük bir bahçeye sahip olduğu için yaz aylarında kahvaltıya gidildiği zaman oturacak yer sıkıntısı olmuyor. Ancak kış aylarında iç mekanda yer sıkıntısı yaşanabiliyor.
Sarı köşkün önünde bir de yapay havuz bulunmakta. Güzel havalarda havuzun çevresinde yer alan masalarda da oturmak mümkün.

Pembe ve beyaz köşkler...
 
Sıcak havalarda insanlar koruyu daha çok piknik için tercih ediyor. Mevsim itibari ile piknik yapılan bütün masalar boştu.
Koruda gezerken yer altına doğru inen bir pencere dikkatimi çekti. Oradaki bir görevliye buranın ne olduğunu sorduğum zaman silah deposu cevabını aldım. Vakti zamanında korunun belli bir bölümü meğer silah deposu olarak kullanılmış.
Emirgan Korusu hakkında yazacaklarım bunlardan ibaret. Son olarak, sessiz, sakin, bol oksijenli bir hafta sonu için Emirgan Korusu güzel bir seçim diyebilirim.

14 Aralık 2013 Cumartesi

Ayakkabısından Şampanya İçilen Kadın

Bir zamanlar bir kadın yaşamış. En dip noktadan zirvelere çıkmış sonrasında tekrar dip noktaları görmüş. O sahneye çıktığı zaman sinek uçsa kanadının sesi duyulurmuş. Beyoğlu'nda yürümeye kalksa izdiham olurmuş. Kürkün en pahalısını giymiş, mücevherin en pahalısını takmış. Erkekler her zaman çevresinde pervane olurmuş öyle ki ayakkabısından şampanya içmek için sıraya giriyorlarmış. Bu kadın, bir zamanların çok ünlü tiyatrocusu Cahide Sonku.

Geçenlerde Migros'ta dolaşırken ortada bir sepet gördüm. İndirime girmiş kitapları bu sepet için doldurmuşlardı. Kitap fiyatları 5-10 TL arasında değişiyordu. Kitaplardan biri dikkatimi çekti,  "Alkışlarla Lamia"...Yazarı Demet Altınyeleklioğlu olan bu kitabı okumamıştım. Hatta yazarın hiç bir kitabını okumamıştım. Yazar daha çok Osmanlı Hanedanı üzerine yazıyor ve bu da benim pek ilgimi çekmiyordu (Vakti zamanında bu tarz kitaplar çok okuduğum için sıkıldım ). Neyse bu kitabı aldım ve eve gelince okumaya başladım. Başlayış o başlayış oldu. Bir anda kitabın içine sürüklendim. Kitapta, Lamia isimli bir kadının zirvelere yükselmesi, şaşaalı evlilikleri ve sonra herşeyini kaybederek alkol batağının içine sürüklenmesi anlatılıyor. Internetten biraz araştırınca öykünün Cahide Sonku'nun yaşamı ile bire bir örtüştüğüne dair yorumlar okudum. Yazar, bir röportajında kitabın tamamen kurgu olduğunu ve Cahide Sonku'yu anlatmadığını belirtmiş ancak kitabın her satırı Cahide Sonku'nun hayatına uyuyor.

Kitabı çok severek, bir solukta okudum. Şu an yazarın diğer kitaplarına da sıcak bakıyorum. Okumak isteyen herkese de bu kitabı tavsiye ederim.



9 Aralık 2013 Pazartesi

Nuruosmaniye ve Lezzetli Döner

Nuruosmaniye, Cağaloğlu ile Çemberlitaş arasında yer alan huzurlu semtlerden biri.  Restore edilmiş binaları, yan yana sıralanmış kafeleri, bu kafelerde oturmuş gazetesini okuyan ve  kahvesini yudumlayan insanları ile oldukça dingin bir semt. Cağaloğlu ile Kapalıçarşıyı birbirine bağlayan bu semtin en önemli eseri ise Nuruosmaniye Camii.

Geçtiğimiz Cumartesi değil önce ki cumartesi Şark Han’da yaptığımız gezi ve alışveriş sonrası Nuruosmaniye’ye doğru yürümeye başladık. Asıl amacımız Şahin Büfe’de duraklayıp o lezzetli döneri yemekti ama öncesinde Nuruosmaniye Camisini gezdik.
Nuruosmaniye Camii yaklaşık 250 sene evvel inşa edilmiş bir cami. Diğer tarihi camilere göre biraz daha az ilgi görüyor. Çevrede çok fazla turist olmasına rağmen caminin içinde yalnızca bir kaç tane turist vardı.
Camiye gezip bahçesinde biraz soluklandıktan sonra Şahin Büfe’ye geçtik. Şahin Büfe, Kapalıçarşı çıkışında, dar bir sokakta yer alıyor. Küçücük bir büfe ama mutlaka önünde kuyruk oluyor. Ekmek ya da pide arası döner satılıyor. Öyle oturacak masalar filan yok. Döneri alıp  hemen karşısındaki binaya yaslanarak yiyorsunuz. İstanbul’da yediğim en lezzetli döner kesinlikle buraya ait.  Fiyat biraz ortalamanın üzerinde ama o lezzete değer diye düşünüyorum.
 
Karnımızı doyurduktan sonra biraz da Kapalıçarşı’da gezdik ve günü sonlandırdık.

3 Aralık 2013 Salı

Dolu Dolu Bir Han : Şark Han

Geçtiğimiz hafta sonu Cumartesi gününü bir arkadaşımla Eminönü’nde geçirdik. Önce Mısır Çarşısı’na uğradık ardından da Şark Han’a geçtik. Şark Han, Tahtakale’de yer alan zaman zaman uğradığım bir yer. 6 katlı bu handa incik boncuk, süs eşyası, hediyelik eşya tarzında aranılan her şeyi bulmak mümkün. Satılan ürünlerin çoğu Çin malı. Ancak o kadar çok çeşitli ve albenili ürün var ki Çin malı da olsa bir kaç poşet doldurmadan oradan ayrılmak pek mümkün olmuyor. Özellikle şu sıralar Yılbaşı dolayısıyla ürün yelpazesi oldukça genişlemiş durumda. Gezerken objektifime takılan bir kaç fotoğrafı da burada paylaşmak istiyorum.
Han içerisinde envai çeşit araba, motosiklet, tramvay, otobüs..vs maketleri bulmak mümkün.
Asterix mi, oburix mi? J
Yılbaşı dolayısıyla Noel Baba’nın her çeşidi bulunuyor. Davul çalan noel baba, ipe tırmanan noel baba, hediye getiren noel baba, çam ağacının içinden çıkan noel baba..vs. Ayrıca ağaç süsleri de bulunuyor.
Hamburger şeklindeki bu sabunluklar da ilginç hediyelik eşyalardandı.
Mutfak eşyaları arasında ise fincan setlerini, çay takımlarını sayabiliriz. Fiyat olarak fincan takımlarının dışarıya göre daha ucuz olduğunu söyleyebilirim.


Bu çorba kupaları da şirindi.
Handa deniz kabukları ve denizcilik üzerine malzemeler satan dükkanlar da yer alıyor. Ben sadece deniz kabuklarının fotoğrafını çektim ama deniz fenerleri, dümenler, çapalar..vs de bulunabiliyor.
Artık çoğu alışveriş merkezinde görmeye alıştığımız sabuncular Şark Han’da da yer edinmiş durumda.
Çikolata şeklinde, ruj şeklinde, iskambil şeklinde... çakmaklar. Bu kadar çakmağı hiç bir arada görmemiştim.
Rengarenk narlar bereket getirir mi acaba? J
İşte böyle yarım günümüzü bu handa harcadık. Dükkanlarda satılan malzemeleri tek tek inceledik, alışveriş yaptık. Ardından Nuruosmaniye tarafına geçtik. O da artık bir daha ki yazıya...

29 Kasım 2013 Cuma

Woody Allen Filmleri

Bir kaç sene evvel, izlecek bir film ararken Annie Hall filmi karşıma çıktı. Sinema eleştirmenleri tarafından olumlu görüşler almış bu filmin yönetmeni, senaristi ve başrol oyuncusu Woody Allen’dı. Böylece Woody Allen ile ilk tanışmam gerçekleşti. Film abartıldığı kadar güzel olmasa da izlemeye değerdi. Daha sonra yine yönetmenliğini Woody Allen’ın yaptığı Barcelona Barcelona’yı seyrettim. Eh bu film de fena değildi. Ancak anladığım şu oldu: Woody Allen filmleri çok da benim tarzım değildi.

Yazın ara verdiğim film seyretme serüvenim havaların soğuması ile yeniden başladı. İzlenecek doğru düzgün bir şey bulamayınca da yine Woody Allen filmlerine kaldım J Peş peşe iki filmini seyrettim; Paris’te Gece Yarısı ve Roma’ya Sevgilerle.

Paris’te Gece Yarısı muhteşem Paris görüntüleri ile süslenmiş bir film. Konusu da ilgi çekici sayılır. Filmi seyrederken keyif aldım ama mükemmel bir film mutlaka izlenmeli diyeceğim filmlerden değil.

Roma’ya Sevgilerle ise aynen diğer film gibi adını aldığı şehrin yani Roma’nın harika görüntülerini içeriyor. Filmin bir çok yerinde daha önce yapmış olduğum Roma  seyahatimi anımsadım. Oyunculuklar da oldukça başarılı zaten filmdeki bir çok oyuncu kendini kanıtlamış ünlü isimlerden seçilmiş. Filmin konusu ise vasat, seyrederken zaman zaman sıkıldığımı söyleyebilirim.
Sonuç olarak eğer bol vaktiniz varsa ve güzel şehir görüntüleri seyretmek istiyorsanız bu iki filmi seyredebilirsinizJ

25 Kasım 2013 Pazartesi

Küçük ama Sinir Bozucu Şeyler

Daha önceki http://yasamizi.blogspot.com/2013/04/mutlu-olmak-icin-kac-sebebiniz-var.html yazımda günlük hayatta karşılaştığımız bazen farkına bile varmadığımız ama bizi mutlu eden küçük şeylerden bahsetmiştim. Bu ufak detayların mutluluğu perçinlediğine inanıyorum. Ancak bir de bunun tam tersi bir durum var. Yani günlük hayatta karşılaştığımız ve bizi sinirlendiren şeyler. Öyle sinirli biri olmama rağmen düşününce bir sürü şey buldum J Ben nelere mi kızıyorum?

1)Arabanın ön koltuğuna 12 yaşından küçük çocuğunu oturtanlara (Bazen yalnız oturtuyorlar bazen de kucakta, insan evladına hiç mi değer vermez anlamıyorum)

2)Yolda yürürken çocuklarını arabaların geçiş yönünde yürütenlere.

3)Elindeki çöpü sokağa atanlara. (Hele bu bir sakızsa ve ayağımın altına yapışmışsa al sana iki kat sinir J )

4)Sokağa tükürenlere (midem nasıl bulanıyor anlatamam)

4)Sokak hayvalarına kötü davrananlara

5)Yüksek katlı binalarda (iş yeri ya da ev farketmez) asansörün kapısını açıp bekleyenlere

6)Öksürürken, hapşırırken ağzını kapatmayanlara

İlk aklıma gelen bunlar oldu. Günlük hayatta karşılaştığımız bu ufak şeyler insanı sinirlendirmeye yetiyor.Peki sizler nelere sinirleniyorsunuz?

15 Kasım 2013 Cuma

Biten Bir Puzzle ve Bitmeyen Bir Kitap

Uzun süre önce aldığım ve bir türlü başlayıp bitiremediğim puzzle nihayet bu hafta bitti. Yazın başlarında kafamı dağıtmak için almıştım bu puzzle ı. Ancak sonraları kafamı dağıtacak  başka şeyler ortaya çıkınca puzzle da odanın bir köşesinde süründü durdu. En sonunda bu hafta tamamladım. İşte 500 parçalık biten puzzle...

Bir de bir kaç haftadır çantamı işgal eden bir kitap var;  Yıldız Yaralanması...Migros’da dolaşırken indirime giren kitaplar arasından seçtim Yıldız Yaralanması’nı. Yazarı Perihan Mağden. Daha evvel hiç Perihan Mağden kitabı okumamıştım. Bir değişiklik olsun dedim ve satın aldım. Kitap aslında okunması kolay bir kitap ancak konu olarak pek ilgi çekici değil. Dolayısıyla 15 gündür ancak yarısına gelebildim. Bakalım bu hafta sonu bitrebilirsem bitirecem artık.  

11 Kasım 2013 Pazartesi

Hafta Sonundan Geriye Kalanlar

Pastırma yazı bu sene İstanbul’da epey sürdü. Geçtiğimiz hafta sonu da bu yazdan nasibini aldı. Cumartesi günü güneşli bir güne uyanmamın ardından kendimi dışarda buldum. Yapılacak bir sürü işim vardı. Sabah saatlerinde Metrocity’deydim. Ardından Cevahir’e oradan da Beşiktaş’ a geçtim. Saat 14.00 olduğunda hala kahvaltı etmemiştim. Bu esnada aklıma Beşiktaş’taki kahvaltıcılar geldi. Buradaki kahvaltıcıları yazın başında keşfetmiş çok da şaşırmıştım. Ihlamurdere caddesinin arka tarafında 2-3 tane sokak yan yana dizilmiş kahvaltı dükkanlarından oluşuyordu. Bu dükkanlar içerisinde yer alan Türev ‘in daha evvel medyada haberlerini görmüştüm. Bunun üzerine burada kahvaltı yapmaya karar verdim.

Türev, küçük bir kahvaltı dükkanı. Yani toplasınız 6-7 masa var. Gittiğimiz zaman tüm masalar doluydu. Bunun üzerine güler yüzlü bir personel geldi ve bizi biraz bekleteceğini söyledi. Ayakta beklerken bize küçük sandviçler hazırlattı, çay ikram etti..vs. Yani karşılama oldukça iyiydi.
Daha sonra boşalan bir masaya geçtik. Burası reçelleri ile meşhur bir mekan. Valla benim kahvaltıda en son aradığım şey reçeldir. Senede bir kez ya yerim ya yemem. Ancak reçelleri bu kadar anlatılınca deneyelim dedik. Dükkanda 20-30 tane reçel çeşidi bulunmakta. Seçtiğimiz kahvaltıya göre 2 tane reçel seçme hakkımız vardı. Ancak biz reçelleri merak edince masamıza bir sürü reçel getirdiler. Masaya konulan kahvaltılıkların hepsi çok lezzetliydi. Fiyat da makuldu. Tıka basa doyarak kahvaltıdan ayrıldık.

 
İstenirse mekandan reçel de satın alınabiliyor. Nerdeyse 15 tane reçel denedim ama damak tadım reçele çok uygun olmadığı için hangisinin güzel olduğuna br türlü karar veremedim. Çilek reçeli klasik diye düşündüm ve bir kavanoz çilek reçeli aldım. 
Pazar günü de güzel vakit geçirdiğim, mutlu bir gündü. Böylece bir hafta sonu daha bitti ve yeni haftaya başladık. Herkese mutlu, huzurlu haftalar...

6 Kasım 2013 Çarşamba

İstanbul'da Saklı Bir Cennet

Bir yer düşünün; içinde yüzlerce çeşit ağaç ve bitkinin olduğu, irili ufaklı göletlerle donatılmış, şehrin tam merkezinde yer alan saklı bir cennet. İşte o yer İstanbul’da Atatürk Arboretumu. Adını ilk duyduğumda bu garip ismi telaffuz edebilmek için epey uğraşmıştım J Atatürk Arboretumu, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi bünyesinde kurulmuş açık hava bitki müzesi. Bahçeköy’de yer alıyor ve ücretli giriş yapılıyor.

Geçen hafta uzun süredir görüşmediğim bir arkadaşımla buluştum. Arkadaşım bir alışveriş merkezine gidip uzun uzun sohbet edelim dedi. Ancak bu güzel havalarda alışveriş merkezine hapsolma fikri pek hoşuma gitmiyor. O esnada aklıma Atürük Arboretumu geldi. Hadi dedim buraya gidelim. Böylece hem yürüyüş yaparız, hem otururuz hem de sohbet ederiz. Bu fikir ona da uyunca beraber Bahçeköy’e doğru yol aldık.
Arboretumdan içeri girdiğimiz anda yemyeşil bir alan ve küçük bir gölet bizi karşıladı. Göletin etrafına konulan banklarda insanlar oturmuş göletteki kuğuları, ördekleri seyrediyordu.
 
 
Biz de biraz gölet çevresinde takıldıktan sonra yürüyüşe başladık. Arboretum içerisinde yer alan ağaç ve bitkilerin isimleri, geldikleri ülke ve diğer açıklayıcı bilgiler her bitkinin önüne bir tabela konularak belirtilmiş.

Ormanın içine doğru ilerlerken ikinci bir göletin yanından geçtik.

Orman yolu zaman zaman asfalt zaman zaman da toprak yol oluyor. Değişmeyen tek şey var o da yol buyunca solunan oksijen ve toprak kokusu.

Yürüyüş esnasında bizi yalnız bırakmayan dostlarımız da vardı.
Yaklaşık 1 saat süren yürüyüşten sonra arboretumun diğer tarafına geçtik. Orada da üçüncü ve son göleti gördük. Bence göletler içinde manzara olarak olarak en güzel olanı buydu.

Biraz da bu gölet kenarında oyalanıp, fotoğraf çekerek arboretumdan ayrıldık.